22 Ağustos 2009 Cumartesi

Geçti

22 Ağustos 2009 Cumartesi

"Geçti" dedim kendime.

Sanki hiç acımamış gibi. Hiç olmamış varsaymak için "geçti" diye telkin ettim kendimi. Parmağıma batan kıymık kanatmamış gibi, canımı yaklamamış gibi inkar ettim. Akan kan benim değildi sanki.

Yüreğime bir kıymık battı. Sanki içime akmıyormuş gibi kan, canım acımıyormuş gibi nefes almaya devam ettim. Bitti dedim, geçti hepsi.

Dilime eğlenceli bir şarkı dolayıp sanki güneşliymiş gibi hava yürüdüm yollarda. Islık çalarken attım her adımımı. Bu kez gerçekten yolundaymış gibi herşey yaptım.

Kendini kandırıyorsun dedi bir ses. Bu kadar hayal etmek sana fazla. Bu kadar mutluluğu istemek haksızlık.

Aldırmadan devam ettim şarkıma. Güzel bir gündü. Ölmek için bile güzel...

Yaramı kendim sardım yine. Geçti dedim. Bak öpmedi kimse ama yine de acımıyor. Kimse sarılmadı sana çocukluğundaki gibi ama yine de acımıyor.

Öyle masum sarıldım kendime. Ben şimdi kızarım canını acıtana. Ben şimdi döverim onu deyip sarıldım. Gözyaşlarımı sildim.

Geçti dedim.

Geçti sonra. Bir anda yok oldu bütün acı. Bir anda unuttum herşeyi. Devam ettim oynadığım oyuna. Devam ettim sevmeye. Kalbimdeki kıymığa aldırmadan oksadım yine tüm kalbimle. Her canım acıdığında bir şey yok dedim. Geçti dedim.

Sonra geçti....

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Futbol Topu Heykeli

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Üsküdar'da Karaköy-Eminönü motorlarının kalktığı Turyol iskelesinin hemen yanında parkın içinde yer alıyor bu güzel heykel. Heykel kültürünün pek olmadığı(memleketteki heykellerin %75i zaten Atatürk heykeli) ülkemizde,değişik ve güzel bi çalışma. Faruk Akın tarafından rahmetli Hasan Doğan anısına yapılmış. Bence çok hoş ve bi o kadar da başarılı...

18 Ağustos 2009 Salı

Kral Burger

18 Ağustos 2009 Salı

Aylar evvel acetobalsamicoda hakkında yazılan bi yazı ile tanışmıştım Kral Burger'le. Bi kenara not ettim bilgilerini ama gel zaman git zaman gidemedim. Kısmet bugüneymiş. Öğlen yemeğinde bastık gittik. Zaten yakın sayılır. Neyse efendim küçücük bi yer zaten, nasıl oluyor da bu kadar övgü dolu hamburgerler yapıyor diye soruyor insan kendi kendine. Söyledik siparişi, geldi. Bi tanesini yuttuktan sonra ikinciyi istedik. Hiç düşünmeden diyebilirim ki yediğim en güzel hamburger. İki kat emeğinin arasında köftesi,jambonu,kaşarı ve başka hiç bir yerde rastlayamayacağınız enfes sosları. 3 çeşit sosu vardır, acılı,zeytin ezmeli ve ketçaba benzeyen değişik bişi. 3ünden de koyarlar, yerken dört köşe olursunuz. İyidir güzeldir ama biraz tuzludur. Yine de arada bi uğranmalı bol soslu kral burgeri yenmelidir.Bu arada mekan Etiler girişi olarak adlandırılan yerde. Orası da Zincirlikuyu mezarlığının karşısında Etiler'e giden yol ayrımının devamı oluyor...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Bir Şehri Tam Kalbinden, Beyninden Vurup Gitmek...

5 Ağustos 2009 Çarşamba
Teoman'ın Yağmur şarkısında geçer.. "Bir şehri tam kalbinden, beyninden vurup gitmek var aklımda" diye.. bu konudaki genel düşüncem insan sevdiği şehirden giderken onu kalbinden, beyninden vurmak ister.. hani "olm seni ne kadar seversem seveyim sonunda gidiyorum.. sen de burda kendine yan" tadında hissetmişimdir hep bu şarkıyı.. ama şimdi şartlar değişti sanırsam.. nefret ettiğim hatta kendi kendime bir daha gelmemeye söz verdiğim şehire (bkz: Ankara) askerlik nedeniyle gelmiş bulunmaktayım.. hayat sanki benimle dalga geçiyordu.. istemeye istemeye gelmiş olsam da bir sürü güzel günü burada geçirdim.. şaşırtıcı biçimde alışmaya bile başladım bu şehre.. ama evet gidiyorum.. sonunda gitme zamanı geldi.. Ankara'yı beyninden kalbinden vurarak gidiyorum.. üstelik özlediğim, hasret kaldığım şehrime dönüyorum.. "Bekle Beni İstanbul"

merhaba

ne zor lan bi insana merhaba demek. valla bak. hele ki hic tanimadigin biriyse daha zor. hatta gelin biraz daha cetrefilli bir hale getirelim isi. cins olayini ekleyelim. karsi cinsse daha da zor. sakin buradan homofobik oldugum sonucunu cikarmayin. kendi gozlugumden bakiyorum sadece.

bazi sabahlar oluyor. kalkiyorsun. yuz yikamak bile iskence. capaklarin hz. muhammed'i koruyan orumcegin agindan beter kapatmis gozlerini. buna ragmen yuzunu yikamaya useniyorsun. dusun iste durumun vehametini. ama tam o anda senden bir merhaba bekleyen biri ya da birileri oluyor evde. aslina bakarsan vehamet burada. yani onlara bir merhaba ya da gunun saatinin emrettigi uzere gunaydin demek. diyorsun o zaman da yuzunun seklini begenmiyorlar. yatagin sag tarafinin cokuk oldugun bilmeden bir hurafenin pesine takilip solundan kalkmis diyolar sana. aslinda anlatmak icin yeterli kelime var haznede ama diyorum ya derman yok. he deyip geciyorsun.

ama burasi farkli. yuzunuzu gormuyorum, siz benim nemrut suratimin farkinda degilsiniz. size inat solumdan kalksam bile lafini etmiyorsunuz. en guzeli bu herhalde.

o yuzden hepinize merhaba. 

4 Ağustos 2009 Salı

Kabuk

4 Ağustos 2009 Salı
"Kim koydu bu merdiveni buraya" diye söylendi kadın. Sanki doğduğundan beri aynı yerde değilmiş, yıllardır bodrumda merdiven hep aynı yerde durmazmış gibi. Birden durdu. Kendi evine, çevresine, hatta kendisine ne kadar yabancılaştığını gördü. Kendine uzaktan baktı uzun uzun. Ve korktu gördüğü şeyden.

O kadar mutsuzdu ki kendini mutsuz eden sebepleri aradı tek tek. Eline tek bir şey geçmedi diye kızdı. Mutfaktaki bütün bardakları, bütün tabakları kırmak istedi. Sanki parçaladığı her şeyde biraz daha rahatlayacakmış, her kırılışta kırgınlıklarını atacakmış gibi...

Olmadı. Yapamadı. Yine herşey yerli yerindeydi mutfakta. Evini inceledi. Herşey olması gerektiği gibi, bıraktığı yerdeydi. O kadar güzel işliyordu ki herşey, saat o kadar doğru akıyordu ki. Hep doğru zamanı gösteriyordu. Doğru zamanı görmekten yoruldu. Bir terslik vardı çünkü. Bunun çok farkındaydı ama bir türlü ne olduğunu bulamıyordu.

Kendini sokağa atmak istedi. Eski günlerdeki gibi arkadaşlarıyla buluşmak. Saatlerce konuşup eğlenmek istedi. Gidip en güzel elbisesini seçti. Saçlarını topladı. Hafif bir makyaj yaptı. Son kez kendine baktı aynada. Ve durdu. Yanına gideceği arkadaşları yoktu artık. Herkes kendi hayatının akışına kaptırmıştı çoktan kendini. Artık eski sohbetler yoktu. Kimseyi aramadığı için sevindi. Ama içinin burkulmasına da engel olamadı.

"Bu lambayı neden almışım acaba" diye düşündü, onu ne hevesle aldığını hiç hatırlamayarak. "Başka bir şehre mi taşınsam acaba" diye düşündü, bu şehirde sevdiği tüm şeyleri unutarak.
"Acaba" dedi sonrasında ne söylediğini hiç umursamayarak.

Nerelere sakladığını bile hatırlamadığı bir kabuk buldu kendine. Evine, odasına, uykusuna gömdü kendini. Birinin gelip uyandırmasını bekler gibi, anne karnında doğumu bekler gibi beklemeye başladı....
 
karalama defteri © 2008. Design by Pocket