18 Ocak 2009 Pazar

Ehl-i Keyf Bir Haftasonu

18 Ocak 2009 Pazar


Uzun zamandır istediğim ve sözünü verdiğim bir şeyi nihayet geçen hafta gerçekleştirdim ve Hayalhane'ye Ehl-i Keyf'i izlemeye gittim. Gittin de ne oldu diyenler için söylüyorum; çok eğlendim.
Mahşer-i Cümbüş'ü artık tanımayan yok sanırım. Bu kadar uzun süre, bu kadar keyifli bir doğaçlamayı ortaya koyacak başka kimse yoktur diye düşünüyordum. Ama yanılmışım. Öğrencileri de kendi gibi çıktı bu grubum. İşte onlardan biri Ehl-i Keyf.
Ne yalan söyleyeyim sadece içerisinde arkadaşım olduğu için gittim. Hep farklı hissetmişimdir arkadaşlarımı sahnede seyrederken. Tarif edilemez bir gurur kaplar içimi. Tek bir insan için gittim. Ama grubun bütün üyeleri, her gelene sanki arkadaşlarıymış gibi davranıyor. Öyle sıcakmış ki Hayalhane.
Bir şekilde ertelemeler, zamansızlık, geç kalma pişmanlık yarattı bende. Şimdi İstanbul'a gitmenin arefesinde fırsat buldukça Hayalhane'de alacağım soluğu gibi görünüyor.
Tabi bir de izlenmesi gereken bir grup daha var ki onlar da hızlı adımlarla yürüyorlar. Sürçü Lisan'a da sözüm olsun gitmek.

Ayrıca merak edip gitmek isteyenler için bir de reklam yapalım.

http://www.ehlikeyftiyatro.com
http://www.surculisan.com

15 Ocak 2009 Perşembe

A Tribute To AcemiYazar

15 Ocak 2009 Perşembe




Alamanyadan!! bir kac fotograf. Hamburg ve meshur St Pauli bolgesi. Red Light District dedikleri yer burasıymıs. Alamancı alamancı diyen Acemiyazar ı selamlıyorum buradan :)

8 Ocak 2009 Perşembe

Ayntab'tan Bi Hikaye

8 Ocak 2009 Perşembe

Atatürk Anadolu'da çeşitli illeri ziyaret ediyormuş. Yolu Gaziantep'e düşmüş. Tabi o geldiği zaman malumunuz her kentte bayram havası. Antep'te de böyle olmuş. Hazırlıklar vs.. Muazzam bir sofra kurulmuş. Paşa da çok sever bu sofraları. Neyse efendim yeniyo içiliyo o geliyo bu gidiyo. Bir süre sonra Atatürk'ün dikkatini çeken bir husus; gelen her yemekte, kebapta, baklavada falan her şeyde antep fıstığı olduğuymuş. İyi güzel ama bi süre sonra sıkılmış bu durumdan. Bana antepfıstığının olmadığı bir şey getirin demiş. Hemen bi koşuşturma ve akabinde önüne bir bardak su konmuş. Atatürk "oh be su içiyoruz" demiş, tam bu esnada suyu getiren "ama atam suyumuz da fıstık gibi değil mi" deyivermiş...

2 Ocak 2009 Cuma

Bir Bakışın Yetti Canım...

2 Ocak 2009 Cuma
Nasıl güzel bi şarkıdır yahu bu... Vallahi. İnsan gidiyor öööööööyle bi yerlere... Kafam Bi milyon oluyor, hafiften uçmaya başlıyorum. Fena da iş değil bu. Üstelik kimyasal olmadan.

Bir bakışın yetsin unutturmaya, her şeyi...


Eğer MediaPlayer'ın bi tanrısı varsa, şafıl seçeneğiyle vahiy de gönderdiğine inanmak lazım. Az önce öyle oldu çünkü. N'olur öyle olsun, n'olur.

Belki yarın varolmıycam. Var olduğum süre içinde bana bunarı yaşattığın için teşekkürler. MediaPlayer'ı seviyorum.

(Sona doğru cozuttum farkındayım ama vahiysel şeyleri düzenlemek zor, öyle geldi idare ediverin. Turkuaz Patlıcan hafiften oynaklaştırdı duygusal stabilitemi. Öpüyorum MP, lav yu hani!:))

1 Ocak 2009 Perşembe

2009 nedir, ne değildir?

1 Ocak 2009 Perşembe
tek sayıdır. 2009 deyince asalmış gibi dursa da, gayet de asal olmayan, iyi bi sayıdır. ne dedim ben şimdi? demicem canlar, az sakin.

2009'u açarsak içinde bir adet 41, iki adet de 7 çarpanı olduğunu görürüz. 41 x 49 da denebilir yani. e 49 zaten 7 nin karesi, ki 7 iyi bi sayıdır. tektir, asaldır, falan filan.

ne saçmalıyo bu demeyin şimdi bana, benim takıntım var kardeşim. asal sayıları seviyorum. ama asal çarpanları böyle şık olan sayıları daha bi seviyorum. şimdi mesela bana o baştaki 2, iki gibi görünmüyo da şey gibi duruyo, dizlerinin üstüne oturmuş , şık bi poz vermiş, mazbut bi hanımefendi. az dekoltesi de var ama, hoş bi iman tahtası, görüyorum ben. o "0"lar, sıfır yani, iki tane cüsseli adam. benziyorlar birbirlerine ama, zaten fon için oraya konmuşlar. gerçi onlar da bi nevi tamamlayıcı unsur. yakışıklı değil ama çekici gibi. aman öyle işte. 9 ise, şuh bi kadın. valla bak, benim gözlerim öyle görüyor. ama 2 gibi değil o. gayet ayakta, sol bacağını sanki :"hayır yaklaşamazsın daha fazla" der gibi öne çıkarmış ama, çapkınca da göz süzüyor, bi nevi istemem yan cebime koy, davası.

şimdi tekrar bakın 2009'a. görmediniz mi?

cık cık cık. yo dostum yo, bi yıldan çok daha fazlasını kaybettin şu anda sen.

(bkz: sevgili, yoköyle: hafızamdan süzülenler)(2008, akademik)
(bkz: sevgili, yoköyle: saçmalama limiti aşıldığında)(2009, tez önerisi)

ilk yazıyı sözlükten aparttım ama, idare ediverin.:)

mutlu yıllarımız olsun. artalım, eksilmeyelim; taşalım, dökülmeyelim! işalla subaneke işallaa yarebbim işalla dinimiz amin!

eheheh.

Süslü Bir Dilek

Yine sıfırlayıp bir yılı baştan saymaya başladık. İlk günün son saatlerine yaklaşırken ardı ardına gelen dilekleri düşünüyorum. Yeni yıl birşeyler getirsin size başlıklı bir dolu dilek. Çam ağaçları süslenirken asılan her bir süs bir dilek gibi gelir bana. Eskilerde asılan bez parçaları gibi. Her çaput farklı bir renkte. Ve her renk bir dileğin temsilcisi. Önceden istekler oldukça çıkarılan bez parçalarının yerini şimdi birkaç günlük süsler aldı. Işıklarla kaplı yalancı şehir hayatının, yalancı süslü dilekleri.
Ne değişir acaba diye düşünmeden duramıyor insan. Dün sabahtan tek farkı, yılın sonundaki rakam. Dilimizi alıştırmaya çalışıyoruz sadece.
İsteyenlere kar getirdi sadece Ankara. Griliğini örttüğü için belki de en çok kar yakıştırılıyor Ankara'ya. Camdan bakıldığında zehir gibi soğuğunu unutturduğu için. Belki de mahkumiyetini arttırdığı için. Ya da çocuklaştırıyor tekrar insanı itinayla büyüten bu şehre yağdığı zaman kar. Her neyse...
Gözümü boyayan ışıklarla gördüğüm rüya biraz farklı olsa da, sabahı aynı sabah, şehri aynı şehir, umudu aynı umut. Sadece çaputları süslü...
 
karalama defteri © 2008. Design by Pocket