28 Aralık 2008 Pazar

Kar İstiyoruz

28 Aralık 2008 Pazar

Ankara 10 gun icinde ikinci kez karla bulusurken, bizler sefil Istanbullular olarak uzaktan bile goremedik mereti. Cok az gosterdi ama cabuk kactı. Yagsın artık!!

Not: Fotograf 2005'in Subat ayinda cekilmis olup ozlemle beklenen bir goruntudur..

20 Aralık 2008 Cumartesi

İstanbul'da Hayali Bir Gece...

20 Aralık 2008 Cumartesi

İstanbul’un en güzel manzarılı yerlerinden birinde boğaza nazır oturmuşuz arkadaşlarla. Üç bilemedin beş kişiyiz. O anda orada olmasın gereken herkes orada. O anın tadını çıkarabilecek, o anın farkına varabilecek herkes. Akşam olmuş. Güneş batmakla batmamak arasında kalan o müthiş kızıllığıyla yerini geceye bırakmaya hazırlanıyor. Bir yandan da dolunay bir güneş kızıllığıyla gökyüzündeki yerini almaya hazırlanıyor. Bu müthiş manzaranın içinde bir de ince ve ılık bir rüzgar olmazsa olmazdı zaten. Her şey sabaha yollanmaya yetecek kadar güzel. Bir insan daha ne ister ki?

Herkesin zevkine ve gecenin güzelliğine yakışacak içkiler; hepsi için güzel mezeler ve mevzu boğaz olunca olmazsa olmaz balıkla süslü muhteşem masanın etrafında toplanmışız. Gecenin sabaha yollanmasına engel bir durumumuz da yok. Böyle bir ortamda gene olmazsa olmaz fon müziği olarak her yaranın ilacı, her sancının nedeni, herkes için yeri farklı olan Sezen Aksu.

Kimimiz rakı içmeye karar vermiş, kimimiz kırmızı şarap, birisinin elinde votka bardağı. İlk kadehler gecenin assolisti için kaldırılıyor. Hep bir ağızdan “İstanbul’a”

... gece ...



"gece dusunce dusume,
... dustum herhalde."

dedi sessizce ...

uzatti elini ve topladi
notalarla dans ede ede suzulen damlalari...

kurumaya bıraktı gecenin issizligina dogru,
birikmis acitan hatiralariyla birlikte...


Not: ilk iki misra ile ilham veren ciaccona'ya teşekkür ediyorum...

15 Aralık 2008 Pazartesi

Bi'Şeyler

15 Aralık 2008 Pazartesi

Bir arkadaşla beraber 3 saat kadar Half Life 2 oynamanın akabinde, kendisini evine yolcu etmem, akabinde kendi bilgisayarımın başına geçmem ve bi kac siteye göz attıktan sonra stumble butonuna tıklamak suretiyle daha önce hiç bakmadıgım bir siteye göz atmam. Karşıma çıkan resim budur. Eğlenceli bir insanmıs bu uyarıyı yazan. Hayat güzel vapurlar falan...

Hepsi Bu

"değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey"

Bir şiir getirdi aklıma bunca yazılanlar. Sürekli bir döngü içerisinde yuvarlanıp dururken değişenlerin kendimiz olduğunu sandığımız zamanları anlatan bir şiir. Yaptığımız savaşın kazananı olmadan sadece safları değiştirdiğimiz, müttefikimizi belirlediğimiz ve hayata değil aslında kendimize karşı verdiğimiz bir savaş.

"bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak"

Bu savaşta göl olmuş gözyaşlarımız. Farkında değiliz yüzdüğümüz denizin. Ve aslında çıprındıkça daha çok batıyoruz.

"şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhabayı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar"

Her gün gözlerimizi yumuyoruz aslında hayata en acı ölümü yaşar gibi. Ve yeniden merhaba diyoruz bir çocuğun çığlıklarıyla. Çocuklar gibi seviniyoruz yeniden doğuşlarımıza. Ölümlerimiz olmayacak, son bulmayacak gibi. En içten nasılsınlar dökülüyor ağzımızdan doğuşlarımızda. Sanki bin yıldır görüşmüyormuş gibi sarılıyoruz birbirimize. Ve yalnız kapatıyoruz gözlerimizi yeniden bir doğuşa.

"değişen ben değilim
dönüşen savaş

artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya"

Zaman ve mekanın içine sıkışmış yaşantımızda zaman ve mekandan bağımsız yaşıyoruz yeniden doğuşlarımızı. Bin sanrıdan ibaret bile olsa çoğu, yine de yaşıyoruz diyoruz birlikte nefes alışlarımızda. Bin yaşındayım seninle diyorum her an. Öyle dolduruyorum seni içime çünkü.

"yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...

geceler...
yani
ahmet haşim in kafiyeleri...

seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus"

Işıklar gözlerindeki bir şehri aydınlatıyor. Bir kafiye gibi dökülüyor ağzımızdan kelimeler ve kelimeler yetmiyor çoğu zaman yaşananları anlatmaya. En güzeli sunuluyor merhabaların her gün. Ve en görkemlisini yaşıyoruz hayatın.

"bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var..."

Sebepsiz ölmedik aslında hiç birimiz. Yeniden doğuşumuzun sebebi olduk her birimiz. Bir boşlukta düşer gibi hissettik bazen. Ama yine de tutan eller hiç bırakmadı birbirini. Sadece dönüşen bir savaşa merhaba dedik.

"işte hepsi bu kadar"

14 Aralık 2008 Pazar

Canımın İstanbul Koşesi

14 Aralık 2008 Pazar
önce hayatım değişti.
ya da yok değişmekten çok, güzel bir hal almaya başladı.bana yıllardır koskocaman bir "gri" den ibaret gözüken İstanbul,birden bire öyle canlı renklere büründü ki.
mavisi daha mavi, kırmızısı en güzel kırmızı gözüktü gözüme.öyle ki , boğazı nerdeyse boydan boya yürüdüğüm bayram günü, güneşin o iç ısıtan ışıklarına, ay hale ile karşılık verdi(sanırım birini kıskandılar).bana sadece "yıldızlar da isterim" demek kaldı.
neyse efendim,
önce hayatım değişti, sonra bir şarkı dilime pelesenk...

"gel de gelsin neşesi gönlümün"

12 Aralık 2008 Cuma

Kendimle Yüzleştim ve Özgürleştim...

12 Aralık 2008 Cuma

Issızım, ıssızsın, ıssız...

Hangimiz ıssız değiliz ki di mi?
Ne zamandan beri herkes bu film hakkında konuşuyordu. İnat etmiştim gitmeyeceğim, gitmem; hiç bir kuvvet beni bu filme götüremez diye... Gel gör ki çok büyük konuşmuşum aslında... Dün izledim. Hem de güle oynaya gittim, gözlerim buğulandı ara ara ama sözüm vardı kendime tuttum kendimi ağlamadım. Film bitti ve güldüm, gülümsedim... izledikçe, geçtikçe sahneler bir bir önümden kalbimden bir şeyler uçtu gitti, hafifledim, özgürleştim...

Issız adama bu kadar çok eleştiri gelmesinin sebebini yorumları okuyunca anlayamamamıştım.
İzleyince farkettim ki o büyük ekranda hepimizin hayatında en az bir kere yaşadığı bir an, sarfettiği en az bir cümle, işittiği bir kelime, maruz kaldığı bir bakış, tattığı bir duygu fütursuzca gözlerimizin önüne serilivermiş. Kim mahremi açığa çıkınca rahatsız olmaz ki? Hangi birimiz rahatsız olmayız?

Çağan Irmak mahremimizi ortaya dökmüş. Yatak odamıza kadar girmiş adam işte. En masum anlarımızdan, en mahremimize kadar... Ve bu da herkesi rahatsız etmiş, özelini beyazperdede milyonlarca insanla paylaşmak... Herkes en az 10dk bu filmde kendi ile yüzleşmiş işte...

Hayatım Değişti

Hayat değişikliğinden açıldı madem konu öyle devam edelim. Benim bir şehre gidişimle değişti hayatım. Ya da dönüşümle.
Pek sıradan hazırlığımı yapıp, yine aynı sıradan biletimi alarak, sıradan bir yolculukla indim bu sefer şehre. Ve gördüm ki hayatım değişmiş. Meğer nefesim farklı alınmış bu sefer.
Gözlerim farklı bakmaya başlamış, gülümsemem değişmiş, neşem yerine gelmiş, yolum çizilmiş. Ben bir şehre gelmişim hayatım değişmiş.

Bir Gun Bi Cikolata Yedim Ve...



Ilk olarak adı nerede zikredildi tam olarak emin degilim; ya beti bahsetti ya da sourberry chat odasında.. Ama kim bahsettiyse ona bi şükran borçluyum herhalde. Gerçi Almanya'da ufak bi gezinti sonucu bulabilirdim ama ne yalan söyleyeyim öyle özel bir durumu olmadığı için almayabilirdim de.
Orhan Pamuk "bir gün bi kitap okudum ve bütün hayatım değişti" demişti Yeni Hayat'ın baslangic cumlesinde. Ben de "bir gun bi cikolata yedim ve cikolata anlayışım değişti" diyorum..

Ayrıca Hoşgeldik
 
karalama defteri © 2008. Design by Pocket